berbat durumdaydı
Anne, direksiyona sıkıca tutundu. Küçük oğlunun sözleri kulağında yankılanıyordu:
“Babanın gizli arabası…”
Kalbi bir anlığına hızla çarpmaya başladı. Çocuğun bu cümleyi nereden duyduğunu merak etti. Babasıyla bu konuyu hiç konuşmamışlardı, hatta böyle bir şey varsa bile — bilmiyor olmanın verdiği rahatsızlık içini kemiriyordu.
“Ne demek istiyorsun tatlım?” diye sordu sakin bir ses tonuyla, ama gözleri dikiz aynasından oğlunun yüzündeki o garip masum merakı izliyordu.
Çocuk, elleriyle oyuncak arabasını gösterdi.
“Geçen gece babamla garaja inmiştik. Işıkları kapattı ve bana sessiz olmamı söyledi. Sonra bir duvarın arkasına bastı, orası açıldı anne! Orada simsiyah, hiç ses çıkarmayan bir araba vardı.”
Anne’nin yüzü bembeyaz kesildi. O garajın her köşesini bildiğini sanıyordu. Ama duvarın arkası mı?
Eve vardıklarında, oğlunu odasına gönderip bir süre sessizce oturdu. Gözleri pencereden dışarıdaki karanlığa dalmıştı. Garajın kapısı orada, karanlıkta sessizce duruyordu… Sanki onu çağırıyordu.
Derin bir nefes aldı ve yavaşça merdivenlerden indi. Soğuk beton zemine bastığında bir uğultu duyuldu. Işıkları açmadı — çocuğunun anlattığı gibi, sadece elini duvara koydu. Parmağı, metalik bir tıklamayla dönen bir noktaya denk geldi.
Bir anda duvarın bir bölümü sessizce yana kaydı.
Ve karanlığın içinden parlayan siyah bir araba belirdi. Üzerinde ince, mavi çizgiler titreşiyordu; sanki yaşayan bir organizmaymış gibi.
O an anladı ki, eşi ona her şeyi anlatmamıştı…