Bir tabak acı biber – Zekhaber
Bir tabak acı biber

Ben Hanife. Yetmiş iki yaşındayım. Oğlum Hasan’ı tek başıma büyüttüm. Evine, barkına kavuşturdum. Ama o evde bana yer yokmuş meğer… Gelinim Nazife… İlk günlerde güldü, çay verdi. Sonrası… hep karanlık. Bir sabah çoraplarımı sobaya atmış. “Fare kemirmiş,” dedi. Gece kapımı kilitlemiş içeriden. “Unutmuşum,” dedi. Bakkala yollayıp üstüme kapıyı kilitlemiş, ben döndüğümde içeri almadı. “Kapıyı çarpıp gittin,” dedi. Yemek koymadı tabağıma, aç kaldım. Suyuma tuz basmış, “Elin titremiştir,” dedi. Her seferinde tehdit etti: — “Oğluna bir laf edersen, seni delirdi diye aldırırım! Vallahi ederim, billahi ederim!” Sustum. Çünkü analık susmak demek bazen. Ama o sabah… Masaya bir tabak koydu. İçinde koca koca kırmızı biberler. Üstü pul biber dolu. — “Bunları yiyeceksin,” dedi. — “Nazife… yapma,” dedim. — “Yiyeceksin! Yoksa Hasan’a derim ki bana saldırdın. O zaman gör gününü!” Korktum. Elim titredi. Birini ağzıma attım. Dilim yandı, gözüm karardı. Tam ikincisini alırken… Kapıdan bir ses geldi. “Ana” dedi. Gelen oğlumdu hasanımdı, onu görünce dayanamadım hasaaan oğlummm dedim başladım ağlamaya. Devamını  Görmek İçin Diğer Sayfamıza Geçiniz…

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.