Kocam İş Bulmak İçin Gitmişti Ama Döndüğünde Kucağında Bir Bebek Vardı
Kocam çalışmak için gidelii iki yıl olmuştu. Geri döndüğünde ise kucağında bir bebek ve hayatımı sonsuza dek değiştirecek bir sır taşıyordu.
Sivas’ın küçük bir kasabasında yaşıyoruz. İki yıl önce bana İstanbul’a, inşaatta çalışmaya gideceğini, bana ve kızımıza göndermek için para kazanacağını söylemişti. Vedalaşırken ona tamamen inanmıştım. Birkaç yıllık zorluğa katlanırsak hayatımızın daha iyi olacağını düşünmüştüm.
O süre boyunca telefon görüşmelerimiz kısa, neredeyse soğuktu:
—“İyiyim, merak etme.” —“Yeterince birikim yapınca döneceğim.”
Bu sırada ben, küçük tarlamızda didinip çalışıyor, o zamanlar dört yaşında olan kızımız Mine’yi tek başıma büyütüyordum. Geceleri o uyuduğunda, karanlık avluya bakar ve kendi kendime, “Yakında dönecek,” diye tekrarlardım.
Geri döneceğini söylediği gün heyecandan gözüme uyku girmedi. Ertesi sabah erkenden kalktım, güzel bir sofra hazırladım ve masaya taze çiçeklerden bir vazo koydum. İki uzun yıldan sonraki ilk aile yemeğimiz olacaktı.
Mine, yeni pembe elbisesini giymiş, gözleri parlayarak bir o yana bir bu yana koşturuyordu: —“Anne, babam bugün dönmüyor muydu?”
Ama otobüs kapının önünde durduğunda kalbim sıkıştı. Kucağında, henüz bir yaşını anca doldurmuş küçük bir oğlan çocuğu vardı. Yüzünde utanç ve gerginlik karışımı bir ifadeyle bize bakıyordu. —“Onu sokakta terk edilmiş buldum… Acıdım, büyütmek için yanıma aldım.”
Donakaldım ama yine de gülümsemeye çalıştım ve o kadar zaman sonra ona sarıldım.
O gece Mine ile benim aramıza yattı, ikimize de sıkıca sarıldı. Ama bebeğin sütünü titizlikle hazırlaması, altını zorlanmadan değiştirmesi, onu şefkatle kucaklaması… Onun “bulunmuş bir çocuk” olmadığını biliyordum.
Günler sonra, o bir arkadaşına tarlada yardım ederken, elbiselerini yerleştirmek için çantasını açtım ve eşyalarının arasında bir çocuğun aşı kartını buldum. İlk sayfada açıkça yazıyordu: “Anne adı: Merve L.” “Baba adı: Ahmet R.” Bu, onun adıydı.
Ellerim titredi ve gözyaşlarım kağıdın üzerine damladı. İki yıl boyunca biriktirdiğim tüm güven o an paramparça oldu. Bana sadece ihanet etmemiş, başka bir kadından çocuk yapmıştı.
O gece defteri masanın üzerine bıraktığımda, itiraf etmeden önce uzun süre sessiz kaldı: —“Başta sadece bir kaçamaktı… Planlamamıştım. Ama o doğurup ortadan kaybolunca çocuğu terk edemedim.” Ona baktım ve acı acı gülümsedim: —“Demek senin ‘sokak çocuğu’ dediğin, evden uzaktaki gecelerinin meyvesiymiş.”
Mine’yi kucağıma alıp odasına götürdüm. Masumca sordu: “Anne, o bebek kim? Babam neden onu benden daha çok seviyor gibi?” Cevap vermedim. Sadece ağladığımı duymasın diye ona sıkıca sarıldım.
Ertesi gün boşanma davası açtım. Onu sevmekten vazgeçtiğim için değil, bir yalanı yaşamaya devam edemediğim için. O, iki çocuğun babası olabilirdi ama ben bir hainin karısı olarak kalamazdım.
Eşyalarını toplayıp kucağında çocukla kapıdan çıktığında güneş pırıl pırıl parlıyordu. Ama benim kalbim karanlığa bürünmüştü.
Bu yarayı sarmanın zaman alacağını biliyorum ama en azından artık her gün bir yalanı yaşamak zorunda değilim. Şimdi ne zaman Mine’nin gülümsediğini görsem, içim huzur doluyor. Hayat bizden çok şey alabilir ama ihanete uğradığında ayağa kalkma cesareti gösteren bir kadının kendine duyduğu saygıyı asla alamaz.