Mezarlıkta kardeşim beni
Emekli yargıç, varlığıyla, bana yaklaştı. “Gavin, mesele sadece ev veya annenin vasiyeti değil. Mesele hesap verebilirlik. Hayatını zorbalıkla geçiremezsin. Eylemlerin sonuçları olur.” Sözleri Gavin’in savunmasını aşmış gibiydi. Gözlerini yere indirdi, kendi seçimlerinin ağırlığı omuzlarına ağır bir şekilde çöktü. Etrafımızdaki kalabalık sessiz kaldı; ahlaki yargılardan oluşan bir duvar gibiydiler, telefonları onun hesaplaşmasının her saniyesini kaydediyordu. Derin bir nefes aldım, annemin yattığı mezara odaklandım. Bize her zaman dürüstlüğün ve saygının önemini öğretmişti. O anda varlığını, gücünün bana rehberlik ettiğini hissettim. “Gavin,” dedim yumuşak ama kararlı bir sesle, “bu onun isteyeceği şey değildi. Her şeye rağmen biz bir aileyiz. Ama bir çizgiyi aştın.” Sessizliği çok şey anlatıyordu. Durumunun gerçekliği inkar edilemezdi. Videolar, tanıklar, kanun… hepsi artık onun karşısındaydı; kendi eylemleriyle oluşturduğu zorlu bir engel. Dakikalar geçtikçe, Briç Kulübü üyeleri telefonlarını indirmeye başladı ve bu yüzleşmenin sonu yaklaşıyordu. Gavin, emekli hakime dönerken mücadelenin bitmesiyle birlikte tükenmiş gibiydi. “Şimdi ne olacak?” diye sordu, sesi fısıltıdan ibaretti
Ona acıma ve kararlılık karışımı bir ifadeyle baktı. “Şimdi bir seçim yapmalısın. Bu yolda devam edebilirsin ya da yardım arayıp değişebilirsin. Tamamen sana kalmış.” Bununla birlikte döndü ve kadın grubunu uzaklaştırdı, bu destandaki rolleri yerine getirilmişti. Gavin’in orada, düşüncelerinde yalnız başına durduğunu, yaptıklarının farkına vardığını izledim. Bu onun için bir aydınlanma anıydı, ya da daha fazla çöküş için bir fırsattı. Mezarlıktan karışık duygularla ayrıldım. Adalet vaadi biraz rahatlama getirse de ailemizdeki çatlak inkar edilemezdi. Uzaklaşırken, bunun Gavin’in ihtiyaç duyduğu uyanış çağrısı, düşünmesi ve yeniden inşa etmesi için bir fırsat olmasını umuyordum. Gelecek belirsizdi ama bir şey açıktı: Bir yol ayrımındaydık ve ileriye giden yol, bundan sonra yapacağımız seçimlere bağlıydı.