TUVALETTE BU DA GÖRÜLDÜ

Bir Kâse Nohut: Kadıköy’de Sosyal Medyayı Sallayan Küçük Bir Olayın Büyük Yankısı
İstanbul’un her sokağı bir hikâyedir derler. Kiminde kahkaha, kiminde hüzün, kiminde de “böyle şey de olur mu?” dedirten tuhaflıklar vardır.
Kadıköy’de geçtiğimiz hafta yaşanan olay da tam olarak bu türden bir hikâyeydi: küçük bir olay, büyük bir yankı.
Bir yanda geçim derdindeki yaşlı bir kadın, diğer yanda onun yaptığını “tuhaf” bulan bir genç kadın…
Ve tabii ki her zamanki gibi olayı izleyen, paylaşan, yorumlayan milyonlarca sosyal medya kullanıcısı.
Olay, Kadıköy’ün en işlek semtlerinden birindeki bir umumi tuvalette meydana geldi. Görgü tanıklarının anlattığına göre, sabah saatlerinde tuvaletin girişinde küçük bir tezgâh kurulmuştu. Üzerinde birkaç plastik kap, kaşık, ve tencerenin içinde sıcak nohut yemeği vardı.
Tezgâhın arkasında, 70’li yaşlarında, başında yazmasıyla mütevazı bir kadın oturuyordu. Kadın, gelen gidenlere nazikçe sesleniyordu:
“Sıcak nohut var kızım, taze pişirdim!”
İlk başta kimse durumu ciddiye almadı. Kadıköy’ün renkli insan manzaralarına alışkındı herkes. Ancak kısa süre sonra tuvalete giren genç bir kadın, bu duruma tepki gösterdi.
“Tuvalette nohut mu satılır teyzeciğim? Bu hijyenik değil!” dedi.
Yaşlı kadın, utanarak tezgâhını toplamaya başladı. Ama tartışma burada bitmedi. Genç kadın konuşmaya devam etti, çevredeki birkaç kişi olayı izledi. İçlerinden biri telefonu çıkarıp kayda başladı.
İşte olayın sosyal medya macerası da o anda başladı.
Kısa süreli bu tartışmanın videosu birkaç saat içinde internette dolaşmaya başladı.
Başlıklar renkliydi:
“Kadıköy’de inanılmaz görüntüler! Tuvalette nohut satışı ”
“İstanbul sürprizlerle dolu şehir!”
Videoyu izleyenlerin tepkileri ikiye bölündü.
Bir kesim genç kadını haklı buldu: “Hijyen kuralları var, herkes her yerde yiyecek satamaz.”
Bir diğer kesim ise yaşlı kadını savundu: “Kadıncağız geçim derdinde, kimseye zararı yok, niye müdahale ediyorsunuz?”
Aslında bu küçük tartışma, Türkiye’de yıllardır süren sessiz bir gerçeği bir kez daha görünür kılmıştı:
geçim mücadelesi.
Kayıt dışı çalışan yaşlılar, sokakta el emeğiyle bir şeyler satan insanlar, tezgâhını zabıtadan kaçıranlar, metro çıkışında simit ısıtan teyzeler…
Onlar kent ekonomisinin görünmeyen yüzüydü.
Kimi zaman “renkli İstanbul manzarası” olarak görülür, kimi zaman “düzen bozan unsur” olarak eleştirilirler.
Ama gerçekte hepsi, hayatın kıyısında ayakta kalmaya çalışan insanlar.
Olaydan sonra Kadıköy Belediyesi kısa bir açıklama yaptı:
“Bahse konu durumla ilgili ekiplerimiz bilgilendirilmiştir. Herhangi bir cezai işlem uygulanmamış, vatandaşımız bilgilendirilmiştir.”
Yani kimseye zarar gelmedi, olay büyümeden kapandı. Ama sosyal medyada yankısı hâlâ sürdü.
Bir kullanıcı şöyle yazdı:
“Teyze belki torununa mama alacaktı. Biz klavyeden yargılamayı seviyoruz.”
Bir başkası farklı bir açıdan baktı:
“İstanbul artık öyle bir yer ki, tuvalette bile ticaret var. Hayat pahalılığı insanı yaratıcı yapıyor.”
Bu yorumlar gülümseticiydi belki ama altında derin bir sosyolojik gerçek yatıyordu.
Küçük bir nohut tenceresi, aslında koca bir sistemin yorgunluğunu simgeliyordu.
Hayat pahalılığı, emekli maaşları, işsizlik… İnsanlar geçinmek için bazen kuralların dışına çıkıyor, bazen de toplumun sınırlarını zorluyordu.
Ama belki de bu kadın için “tuvalette nohut satmak”, bir mecburiyetin sessiz ifadesiydi.
Olayın ertesi günü, bazı vatandaşlar o tuvalete gidip kadını aradı. Ancak kadının yeri boştu.
Yanındaki çöp kutusuna yaslanmış, üzerinde birkaç kuru nohut tanesi kalmış bir tencere görüldü.
Kimse onun adını bilmiyordu.
Sadece “Nohut Teyze” dediler.
Sosyal medyada onun adına açılan hesaplarda insanlar dayanışma çağrısı yaptı:
“Keşke birileri o teyzeye ulaşsa, ona küçük bir büfe kursak.”
“Tuvalette değil, bir köşede tertemiz tezgâhı olsun.”
Bir anda hikâye yön değiştirdi. Başta “garip olay” olarak paylaşılan video, sonunda bir dayanışma kampanyasına dönüştü.
Kimi bunu “sosyal medyanın güzel gücü” olarak yorumladı, kimi ise “linç kültürünün tersine evrilmiş hali” olarak gördü.
Ama sonuçta, bir tartışma bile insanlarda empati duygusunu uyandırmıştı.
Psikologlar, bu tür olayların toplumsal yansımalarına dikkat çekti.
Bir uzman şunları söyledi:
“İnsanlar artık küçük olaylarda büyük anlamlar arıyor. Çünkü sosyal medyada herkes tanık, herkes yorumcu. Ancak asıl mesele şu: Biz neden ilk refleks olarak empati yerine yargıyı seçiyoruz?”
Gerçekten de, olayın en düşündürücü yanı buydu.
Bir insanın yaşam mücadelesini, birkaç saniyelik bir video kesitiyle “tuhaflık” olarak görmek, modern çağın en yaygın yanılgılarından biri haline gelmişti.
Oysa o görüntüde, belki sadece bir annenin, bir büyükanne’nin çaresizliği vardı.
Kadıköy’deki o tuvalet şimdi yine eski hâlinde. Gelen giden var ama kimse artık orada nohut satmıyor.
Ancak o birkaç dakikalık olay, İstanbul’un gündelik hayatına bir cümle daha ekledi:
“Bu şehirde her şey mümkün — yeter ki şaşırmamayı öğren.”
Belki de o yaşlı kadının hikâyesi, sokak köşelerinde, pazar yerlerinde, metrobüs duraklarında her gün yeniden yaşanıyor.
Bir nohut tenceresi, bazen bir geçim aracıdır; bazen bir direniş sembolü.
Ve belki de bize düşen, yargılamak değil, anlamaya çalışmaktır.
Olaydan geriye kalan tek cümle, videonun altındaki bir yoruma aitti:
“Hijyen mi, vicdan mı? Karar sizin.”